Akciğer Enfeksiyonları

Akciğer Enfeksiyonları

Akciğer Enfeksiyonları

Akciğer Enfeksiyonları Nedir? Neler Yapılmalıdır?

Akciğerin alveol tabakasının çeşitli mikroorganizmalar tarafından oluşturulan infeksiyonlarıdır. Akciğer infeksiyonlarına genel olarak pnömoni ya da halk arasında zatürre denir. Pnömoniler özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış olan hastalarda, küçük ve ileri yaş grubunda tehlikeli olabilir ve hastanede yatarak tedavi edilmeyi gerektirebilir. Solunum güçlüğü gelişen hastalarda hava yolunun oksijen desteği gerekebilir.  


Akciğer İnfeksiyonu Nedir?

Akciğer infeksiyonu çeşitli mikroorganizmalar nedeniyle alveol denilen hava keselerinin iltihaplanmasına neden olan hastalıktır. Hastalık sonucunda alveol iltihabı gelişir ve solunan hava alveol yüzeyinden kan dolaşımına giremez. Mikroorganizmaların tutulum yeri yalnızca bronş denilen büyük hava yolları ise bronşit, bronş ile birlikte alveoller ise bronkopnömoni adı verilir. Tutulum küçük hava yolları olan bronşiyollerde ise o durumda bu infeksiyonlara bronşiyolit denir. Bronşiyolit genellikle viral kökenli olur ve ilk beş yaş içerisinde sık görülür. 


Akciğer İnfeksiyonu Belirtileri Nelerdir?

Akciğer infeksiyonları hemen her yaş grubunda sık görülür. Hastalığın semptom ve bulguları her yaş grubunda benzerlik taşır. Bunlar arasında en sık görülenler:


Yüksek Ateş: En sık görülen bulgudur. Hastalığın başlangıcından iyileşme dönemine kadar yüksek ateş tipik bulgu olarak ön plana çıkar. Ateş 37.5 derece subfebril düzeyden 40.5 derece yüksek ateşe kadar değişiklik gösterir. Çocuk yaş grubunda yüksek ateş konvülzyonlara neden olabileceğinden müdahale etmeyi gerektirebilir. Ateş düşürücülere genellikle kısa süre yanıt veren ateş, hastalığın tedavi edilmesiyle birlikte kontrol altına alınır. 

Öksürük: Enfeksiyon sonucu oluşan öksürük, solunum yollarının sekresyonu boşaltmak için başlattığı savunma mekanizmasının bir sonucudur. Öksürük solunum yolunda tıkanıklığa neden olan ve genellikle mukus yapısında bulunan tıkacı açmak üzere prodüktif olabilir. Bazen de mikroorganizmanın oluşturduğu inflamasyon nedeniyle bronş mukozasının irritasyonuna bağlı öksürük gelişebilir. Bu durumda gelişen öksürük genellikle kuru, sık aralarla tekrarlayan ve nöbetler şeklinde birbiri ardınca devam eden tarzdadır. Bu tür irritan öksürükler genellikle viral infeksiyonlarda görülebilir. Bronşiyal astım hastalarında da benzer öksürük görülür ve nefes darlığına neden olacak şekilde hastada oksijen açlığına yolaçar. 

Nefes Darlığı: Nefes darlığı pnömoni hastalarında dikkate alınması gereken ciddi bulgulardan biridir. Hastalarda nefes alıp verme esnasında burun kanatlarının solunuma katılması, göğüs kafesinde solunuma katılırken oluşan aktif genişleme, hastalarda gelişen nefes açlığı hastaların acil oksijen desteğine gereksinim duyduğunun önemli bir göstergesidir. Bu bulgular hastaların yatırılarak izlenmesi ve solunum desteğinin sağlanmasını gerektirir. Pnömoni gelişen hastalarda ortaya çıkan acil müdahale gerekliliğin ortaya koyan bu bulgular, yeterli solunum desteği ile birlikte düzelir. Hastalarda ortalama dakikada nefes alıp verme sayısı 20’nin üzerine çıkması da solunum sıkıntısının bir başka göstergesi olarak kabul edilir.

Göğüs Ağrısı: Akciğer enfeksiyonu, göğüs ağrısına yol açabilir. Bu ağrı sıklıkla sırt ya da göğüs kafesinde keskin veya bıçak saplanır gibi hissedilir ve öksürme veya derin nefes alma sırasında artabilir. Akciğer zarında sıvı toplanan hastalarda yan ağrılar oluşabilir. Hastalarda ortaya çıkan bu ağrılar nefes alıp verme sırasında olabileceği gibi, bunlardan bağımsız şekilde de görülebilir. Çoğu kez nefes darlığının eşlik ettiği bu tablo pnömoninin diğer bulgularıyla birliktedir. 

Nefes Alıp Verirken Oluşan Islık Sesi: Çoğunlukla hastaların nefes verme esnasında uzamış ıslık sesi duyulur. Buna küçük hava yollarının tıkanması neden olur. Genellikle viral infeksiyonlara bağlı olarak gelişen bronşiyolit vakalarında görülür ve çocuk yaş grubunda ortaya çıkar. Bazen ileri yaş grubunda kronik akciğer hastalıkları ya da kronik bronşit hastalarının yeni gelişen infeksiyonlarında da görülebilir. Küçük hava yollarının tıkanmasına bağlı oluşan ıslık sesi hastalarda nefes darlığının ve kesik kesik oluşan öksürüklerin nedenini oluşturur. Bu hastalar küçük hava yollarını açacak tedavi uygulanmalı ve tıbbi destek sağlanmalıdır. 

Vücut Ağrıları: Kas ağrıları, sırt bölgesinde miyalji olarak adlandırılan ağrılarla birlikte görülebilir. Ağrılar pnömoni nedeniyle gelişen solunum güçlüğünü yenmek üzere daha fazla efor sarfeden ve solunuma aktif olarak katılan interkostal kasların çalışmasına bağlı ortaya çıkar. Aynı zamanda artan laktik asitin birikimi de ağrılara neden olur. Vücut ağrıları aynı zamanda pnömoni nedeniyle gelişen yaygın inflamatuar reaksiyonun bir sonucu olarak ortaya çıkar Hastalığın düzelmesiyle ve dinlenmeyle birlikte giderek azalma gösterir. 

Soluklu ve Solgunluk: Hastalarda azalan oksijen satürasyonu ve artan karbondioksit saturasyonuna bağlı olarak gelişir. Dokularda oksijen alışverişinin azalmasının bir sonucudur. Bunun nedeni de akciğer alveollerindeki hastalıktan kaynaklanan oksijenin kana geçişinin azalmasıdır. Hastalara oksijen desteği sunuldukça hastalardaki solukluk azalır ve normal pembe görünüm ortaya çıkar. 

Hırıltı: Nefes alıp verirken oluşan bu ses, küçük ve büyük hava yollarının tıkanıklığına bağlı gelişir. Hastalarda öksürük ile çıkarılan mukus, hırıltının geçmesine katkı sağlar. Bununla birlikte sekresyon artışı, hırıltının tekrar ortaya çıkmasına neden olur. Hastaların bol sıvı tüketmesi hava yollarında biriken bu salgının daha kolay çıkarılmasına katkı sağlar. Pnömoni hastaların odalarında soğuk hava buharı uygulanması ayrıca bu tür salgıların kolayca çıkarılmasına katkı sağlar. 

Titreme: Yüksek ateş sırasında hastalarda titreme görülebilir. Genellikle ateşin yükselme evresinde ortaya çıkar. Titreme esnasında ateş ölçülecek olursa, henüz yükselmeye başladığından aşırı bir artış saptanmayabilir. Bununla birlikte sonraki zaman aralığında ateşin daha da yükseldiği görülür. Titreme genellikle bakterinin kana karışmasının bir göstergesidir. Kana yoğun bakteri geçişi, bağışıklık sisteminin harekete geçmesine neden olur. Bu esnada salgılanan uyarıcı mediyatörler ve sitokinler inflamatuar yanıtı başlatır. Yoğun sitokin salınımı da ateş yükselmesine ve hastalarda titreme oluşmasına yol açar. 

Burun Akıntısı: Özellikle bronşit kaynaklı akciğer enfeksiyonlarında burun akıntısı ve hapşırma gibi üst solunum yolu belirtilerine neden olabilir. Burun akıntısı ve hapşırma genellikle hastalığın öncü bulguları arasında yer alır. 

Enerji Düşüklüğü ve Yorgunluk: Hastalığın akut döneminde ve ilerleyen günlerde ön plana çıkan bulgulardan biridir. Vücudun infeksiyonla savaşı esnasında artan enerji ihtiyacı nedeniyle yorgunluk artabilir. Bunun dışında düşük oksijen saturasyonu da buna zemin hazırlar. Hastaların beslenme bozuklukları, iştahsızlık sorunu yeterli enerji oluşturmalarını kısıtlayabilir. Bu da enerji düşüklüğü ve yorgunluğu artıran faktörlerdendir. 

Cilt ve Dudaklarda Solukluk, Mavi-Gri Görünüm: Vücuttaki oksijenin azalması ve karbondioksit artışı nedeniyle ortaya çıkar. Kılcal damarlarda düşük oksijen saturasyonu başta solukluk oluşturur. İlerleyen günlerde bunun devam etmesi veya artışı sonucunda dudaklarda mavi-gri görünüm meydana gelir. Hastaların parmak uçları soğuk, soluktur. Rengi soluk pembe ya da beyaz olarak görünür. Bu belirtilerle birlikte akciğer enfeksiyonunun diğer olası semptomları arasında halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, mide bulantısı, kusma, karın ağrısı, ishal, eklem ağrıları, uyuşukluk, yer ve zaman oryantasyon bozukluğu ve kafa karışıklığı yer alabilir. 


Akciğer İnfeksiyonun Sonuçları Ne Olabilir?

Akciğer infeksiyonlarını kendi haline bırakmak ya da hastaların kendi bildikleri yöntemlerle çözmeye çalışmaları ciddi sorunlar çıkarabilir. Akciğer infeksiyonu belirtilerinin ciddiye alınması ve tedavi için bir sağlık profesyoneliyle iletişime geçilmesi önemlidir. Bunun en önemli nedeni çocuk yaş grubu ve yaşlı popülasyonda infeksiyonlara bağlı ölümlerin birinci nedeni pnömonilerdir. Gelişen solunum yetmezliği nedeniyle hastaların oksijen ihtiyacı artar. Gerekli müdahale yapılamadığı takdirde hastaların hayatı tehdit altındadır Yaşlılarda azalan oksijen saturasyonu kalp atım hızını artırır. Bu da kalbin daha fazla oksijen gereksinimini artırır. Pnömoni sonrası özellikle yaşlı popülasyonda gelişen kalp krizlerinde belirgin bir artış görülmektedir. Bunun kalbin oksijen ihtiyacının artmasından kaynaklandığı, gerekli tıbbi müdahale yapılmadığı takdirde hastalarda ciddi sonuçlara neden olabileceği unutulmamalıdır. 


Kendiliğinden tedavi edilmeye çalışılan pnömonilerde hastalık bir süre sonra işlevsel akciğer kapasitesinde azalmaya neden olan fibroz yapı gelişmesiyle hafifleyebilir. Bununla birlikte hastaların iyileştiklerini düşündükleri dönemde akciğer kapasitesi azaldığı için çabuk yorulmalar ortaya çıkar. Hastalar kısa mesafede nefes nefese kalırlar, merdiven çıkmakta zorlanırlar. Ayrıca akciğer parankiminde tam olarak iyileşmeyen alanlarda yeni mikroorganizmalar yerleşebilir ve tekrarlayan infeksiyonlara neden olabilir. Bu nedenle pnömonili hastalarda tedavi yapılırken şu hedefler belirlenmeli ve tedavi buna göre yapılmalıdır:


  • Hastalarda aktif hastalık bulgularının düzeltilmesi
  • İşlevsel akciğer alanında kayıp yaşanmayacak şekilde tam düzelme sağlanması
  • İyileştikten sonra hasarlı akciğer alveol yapısının solunuma tam katılması ve oksijen geçişini yeterince sağlaması
  • Hastalarda inflamasyon parametrelerinin tamamen normale dönmesi, patojen mikroorganizmaların tam olarak ortadan kaldırılması
  • Hastalarda iyileştikten sonra efor kapasitesinde ve günlük aktivitelerinde azalma olmaması
  • Hastaların tedavi süresince ve iyileştikten sonra kardiyovasküler hastalık risklerini ortadan kaldırmak ya da en aza indirmektir.



Akciğer İnfeksiyonu Neden Kaynaklanır?

Akciğer infeksiyonları, genellikle virüsler ve bakteriler tarafından ortaya çıkar. Mantarlar ve parazitler de nadir durumlarda akciğer infeksiyonlarına neden olabilir. Çocuklarda ve yaşlılarda pnömoniye neden olan en yaygın bakteriler Streptococcus pneumoniae’dir. Bunlara karşı günümüzde pnömokok aşıları mevcuttur. Bu aşılar aşılanan kişileri hastalığa neden olan bu bakterilerin en yaygın serotiplerine karşı koruyuculuk sağlar. Bu nedenle riskli kişilere yapılması önerilmektedir. 


Akciğer İnfeksiyonu Ölüm Riski Taşır mı?

Tüm dünyada infeksiyonlar arasında en fazla ölüme neden olan hastalıklar arasında pnömoniler ilk beş içerisinde yer almaktadır. Özellikle ilk üç yaş grubu ile 65 yaşın üzerindeki popülasyonda pnömoniye bağlı ölüm oranları infeksiyonlar arasında ilk sırayı almaktadır. Hastaların genel durumu, yaşı, altta yatan risk faktörleri, tedavinin etkinliği gibi nedenlere bağlı olarak pnömoniye bağlı ölüm oranları %2 ile %75 arasında değişiklik göstermektedir. Altta HIV pozitifliği bulunan, akciğer kanseri olan ya da bağışıklık sistemi baskılanmış olan hastalarda ve ileri yaş grubunda pnömoniye bağlı ölüm oranları daha yüksek görülür. Pnönomide tedavinin gecikmesi de hem kalıcı hasar gelişmesini, hem de tekrarlayan infeksiyon riskini artırır. 


Akciğer İnfeksiyonlarının Türleri


Zatürre (Pnömoni): Akciğerde alveol denilen keseciklerin iltihaplanmasıdır. Bu etken olan mikroorganizmanın yapısı ve bağışıklık sisteminin durumuna göre değişmekle birlikte tutulum lokal ya da tam akciğeri kapsayacak şekilde yaygın olabilir. 

Bronşit: Akciğer enfeksiyonlarına neden olan bir diğer durum bronşittir. Bronşit, bronşiyal tüplerin iltihaplanması nedeniyle olur. Bronş iltihabı çoğu kez büyük hava yollarının tutulumuyla sınırlı kalmaz. Beraberinde alveollerde tutulabilir. 

Bronşiyolit: Bronşiyollerin iltihaplanması sonucu oluşan bronşiyolit hastalığı da akciğer infeksiyonlarına neden olabilir. RSV (Respiratuvar Sendrom Virüsü) en yaygın nedenlerden biri olsa da diğer virüsler de bronşiyolite yol açabilir ve bu durum ilk beş yaş grubu çocuklarda daha sık görülür.

Boğmaca: Bordotella pertusis isimli bakteri tarafından meydana gelen sık öksürük ve nefes darlığı ile seyreden bir infeksiyondur. Daha sıklıkla çocuk yaş grubunda görülür. Aşıyla önlenebilir bir hastalık olması nedeniyle son yıllarda görülme sıklığı oldukça azalmıştır. 

Grip: İnfluenza olarak bilinen viruslarla meydana gelir. Üst solunum yolu infeksiyonlarından biri olup, akciğer dokusunu da tutabilir. Mevsimsel olarak genellikle kış mevsimlerinde görülür. 

Covid-19: Koronavirus tarafından oluşturulan bu hastalık tüm dünyada 2019 yılında pandemiye neden olan ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan virüstür. Hastaların ölüm nedeni solunum ve dolaşım yetmezliğidir. 

Tüberküloz: Tüberküloz tüm dünyada en yaygın görülen infeksiyonlarından biridir. Gelişmiş ülkelerde tüberküloz en fazla HIV infeksiyonlarına bağlı olarak ya da göçmenler vasıtasıyla ortaya çıkar. Gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde tüberkülozun en yaygın nedeni düşük sosyoekonomik durum ve hastalığın yeterince tanımlanıp tedavi edilememesinden kaynaklanmaktadır. 


Akciğer İnfeksiyonu Risk Grupları Nelerdir?

Akciger infeksiyonları için belirlenen risk faktörleri şunlardır:


Sigara içen kişiler: Sigara, solunum sistemi infeksiyonları için belirlenen en ciddi risk faktörüdür. Sadece infeksiyonları değil aynı zamanda larenks, bronş ve akciğer kanserlerini de artırır. 


Kronik solunum sistemi hastalığı olanlar: Astım, KOAH, bronşektazi veya bronşit gibi kronik solunum yolu hastalıkları olanlar, akciğer infeksiyonlarına karşı daha duyarlıdır. 


Bazı meslek gruplarında çalışanlar: Özellikle toz, çimento, boya sanayi, kimyasallar veya kirleticilere maruz kalan işçiler, akciğer infeksiyonlarına daha yatkın olabilir.


Bağışıklık Sistemi Zayıf Olanlar: Bağışıklık sistemi hastalıklara karşı vücudun en önemli silahıdır. Bağışıklık sistemi zayıf olan hastalar başta infeksiyonlar olmak üzere, kanserlere karşı da duyarlıdır. Bağşıklık sistemi aynı zamanda uygulanan tedavinin etkili olması konusunda da belirleyicidir. 


Şişmanlık: Kilo vücudun çalışma sistemini ve hormon dengesini olumsuz etkiler. Solunum sistemi, kalp damar sistemi ve kemik eklem sistemi aşırı kilonun getirdiği yük nedeniyle daha fazla strese maruz kalır. Hareket esnasında artan oksijen ihtiyacı solunum güçlüğünü artırır. Şişmanlık aynı zamanda bağşıklık sistemini de zayıflatır. Bu da solunum sistemi hastalıklarını kolaylaştırır.


Akciğer infeksiyonlarının ciddiyeti, iyileşme süresi, hastalığın türüne, kişinin sağlık durumuna ve tedaviye ne kadar erken başlandığına bağlı olarak değişir. Bu nedenle infeksiyon tedavilerine gecikmeden başlanması gerekir. Geç kalındığında hastalık ilerler ve nefes darlığı artar. Hastaların oksijen gereksinimleri artış gösterir. Bu nedenle alt solunum yolu infeksiyonlarının önemsenmesi, infeksiyon belirtileri gözlemlendiğinde veya risk faktörleri varsa, bir sağlık profesyoneline başvurulması önemlidir. Tedavi edilmeyen veya geç tedavi edilen infeksiyonlar daha ciddi sorunlara yol açabilir.


Akciğer İnfeksiyonları Geçirenler Neler Yapmalıdır?

Akciğer infeksiyonu esnasında akciğerin alveol denilen kesecikleri hasar görür. Yeterince tedavi edilemeyen hastalarda bu kesecikler kalınlaşarak iyileşir. Bu durumda nefes alış verişi esnasında akciğer yeterince genişleyemez ve işlevsel kapasitesi kısıtlı kalır. Hastalar iyileşse bile çabuk yorulurlar ve efor kapasiteleri azalır. Aynı zamanda kalp damar hastalıklarında artış olur. Hastalığı geçirenlerin yeterli tedaviyi olması ve alveollerde, hava yollarında herhangi bir hasar oluşmadan tam olarak iyileşmeleri önemlidir. İyileştikten sonra hastaların tekrar akciğer infeksiyonlarına yakalanma olasılığı, hastalığı geçirmeyenlere oranla daha yüksektir. Bu nedenle hastalık sonrasında hastalığı geçirenlerin kendilerini korumaları son derece önemlidir. Bu amaçla, hastalar dengeli beslenmeli, uyku düzenlerini sağlamalı, düzenli eksezsiz uygulamalı, infeksiyonlara karşı korunmak üzere grip ve pnömoni aşılarını yaptırmalıdırlar. Salgın dönemlerinde üst solunum yolu infeksiyonlarına neden olabilen influenza ve COVID gibi viral ya da bakteriyel infeksiyonlardan korunmalıdır.